MARKANIZ ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN TİCARİ UNVANINDA KULLANILABİLİR Mİ?

Günümüzde ticari hayatın karmaşıklaşması ve piyasada faaliyet gösteren aktörlerin sayısının artmasıyla birlikte, ürünlerin yalnızca içerikleri değil, aynı zamanda taşıdıkları markalar da tüketici tercihleri üzerinde belirleyici bir rol oynamaya başlamıştır. Öyle ki, günümüz tüketicisi çoğu zaman ürünün somut niteliklerinden çok, markanın itibarı ve güvenilirliği doğrultusunda karar vermekte; alışveriş tercihini bu markaya duyduğu güven çerçevesinde şekillendirmektedir.

Bu durum hiç şüphesiz ki ticaret hayatında yer alan kötü niyetli kişiler tarafından suiistimal edilebilmektedir. Bu kişiler başka firmalara ait olan ticari markaları kendi ticari unvanlarında kullanarak tüketicileri ve ticari hayatta yer alan tüm aktörleri yanıltmakta,  adeta kendileri o markanın sahibiymiş izlenimi yaratmaktadırlar. Makalemizde değerlendireceğimiz konuyu detaylı açıklamadan önce öncelikle marka ve ticari unvan kavramlarının farklarına değineceğiz.

  • Marka nedir?

Marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğerlerinden ayırt etmeye yarayan isim, logo, sembol, şekil veya renk gibi işaretlerden oluşur. Türk hukuku açısından marka, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında korunur ve sahibine, markasını izinsiz kullanımlara karşı yasal haklar sağlar. Markalar, tüketicilerin belirli bir ürünü veya hizmeti güvenle tanımasını sağlarken, işletmelere de itibar ve rekabet avantajı kazandırır. Tescil edilen bir marka, sahibine münhasır haklar tanır ve üçüncü kişilerin izinsiz kullanımına karşı yasal koruma sağlar.

  • Ticari unvan nedir? 

Ticaret unvanı, bir işletmenin ticari faaliyetlerini yürütürken kullandığı resmi isimdir. Türk Ticaret Kanunu’na göre, her tacir ticaret unvanını tescil ettirmek ve unvanını kullanırken işletmesinin türüne uygun ibareleri eklemek zorundadır. Ticaret unvanı, markadan farklı olarak, yalnızca ticari işletmeyi temsil eder ve işletmenin tüzel kişiliği ile doğrudan ilişkilidir. Bu unvan, yalnızca tescil edildiği işletme için kullanılabilir ve başkaları tarafından aynı veya benzer şekilde kullanılması hukuka aykırıdır. Ticaret unvanı, şirketin resmî işlemlerinde, sözleşmelerde ve faturalarında yer alarak işletmenin kimliğini ortaya koyar.

  • Marka ve ticari unvanının karşılaştırılması

Marka ve ticaret unvanı, işletmelerin kimliklerini oluşturan iki farklı hukuki kavramdır. Marka, bir işletmenin sunduğu mal veya hizmetleri diğerlerinden ayırt etmeye yarayan bir işarettir ve tüketicilerin belirli bir ürünü veya hizmeti tanıyıp tercih etmesini sağlar. Örneğin, bir giyim markası olan “X Moda” tescil edildiğinde, bu isim yalnızca ilgili mal veya hizmetler için kullanılabilir ve marka sahibi bu ismi koruma altına alır. Ticaret unvanı ise bir işletmenin resmi adıdır ve şirketin ticari faaliyetlerini yürütürken kullandığı isim olarak tescil edilir. Örneğin, “X Moda Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.” şeklinde bir ticaret unvanı, söz konusu işletmenin tüzel kimliğini yansıtır. Marka, doğrudan tüketiciye yönelik olup, pazarlama ve reklam faaliyetlerinde öne çıkarken; ticaret unvanı, şirketin resmî belgelerinde, sözleşmelerinde ve faturalarda kullanılır. Bir marka aynı anda birçok farklı işletmeye lisanslanabilir ve farklı sektörlerde kullanılabilirken, ticaret unvanı yalnızca ilgili işletmeye özeldir ve bir başka firma tarafından aynı sektörde benzer şekilde tescil edilemez.

  • Markanın Üçüncü Kişiler Tarafından Ticari unvanlarında Kullanılması Hukuken Bir İhlal Anlamına Gelir mi ? 

Daha önce tescil edilmiş ya da tescil başvurusu yapılmış bir markanın, üçüncü kişilerce ticaret unvanı olarak kullanılıp kullanılamayacağı hususunda, geçmişte çok net değil iken, yakın tarihli Yargıtay kararları ve Kanunlar çerçevesinde, mevzuat kapsamında bir değişikliğe gidilmiştir. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname döneminde, bir markanın ticaret unvanında yer alması, ancak bu kullanım markasal nitelik taşıyorsa marka hakkına tecavüz sayılmaktaydı. Ancak 2016 tarihli 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile birlikte, marka hakkına tecavüzün oluşabilmesi için markasal kullanım koşulu aranmaz hâle gelmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/446 E. – 2023/61 K. – 08.02.2023 T. sayılı kararında, bu konu kapsamlı bir şekilde ele alınmış; marka hakkına tecavüzün tespiti için ticaret unvanının mutlaka markasal şekilde kullanılmış olmasının gerekmediği vurgulanmıştır. Kararda, marka hakkına tecavüzün, ilgili markaların temel işlevlerinin zarar görme ihtimali bulunduğu takdirde de gündeme gelebileceği açıkça ifade edilmiştir.

Mevzuattaki değişiklikler ve Yargıtay içtihatları birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir markanın, marka sahibi dışındaki üçüncü kişiler tarafından ticaret unvanı içerisinde kullanılması, markasal kullanım şartı aranmaksızın, markanın ayırt ediciliğine ve temel işlevlerine zarar verme ihtimali doğurduğu ölçüde marka hakkının ihlali olarak kabul edilmekte; bu durum, marka korumasının yalnızca aynı mal veya hizmet sınıfındaki doğrudan kullanım alanlarıyla sınırlı olmayıp, ticaret unvanı gibi işletmenin resmî kimliğini yansıtan alanlarda da dikkate alındığını ve bu alanlarda da markaya sağlanan hukuki korumanın genişletildiğini açıkça ortaya koymaktadır.

  • Marka Hakkının Üçüncü Kişiler Tarafından İhlal Edilmesi Durumunda Başvurulabilecek Hukuki Yollar 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir marka hakkı ihlali söz konusu olduğunda başvurulabilecek birden fazla hukuki yol mevcuttur. Bu yolların başında, ihlali gerçekleştiren tarafa gönderilecek bir ihtarname ile ihlalin sona erdirilmesinin talep edilmesi gelir. Ancak, ihtarname yalnızca bir uyarı niteliği taşıdığından ve muhatabı hukuken bağlayıcı bir şekilde davranmaya zorlamadığından, çoğu durumda tek başına sonuç almaya yeterli olmayabilmektedir.

Marka hakkının ihlali halinde başvurulabilecek yollardan biri de, zararın tazmini amacıyla hukuk mahkemelerinde dava açılmasıdır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149. maddesi uyarınca, marka hakkı sahibinin izni olmaksızın gerçekleştirilen kullanımlar sebebiyle hak sahibi, uğradığı maddi zararın giderilmesini, yoksun kaldığı kazancın kendisine ödenmesini ya da ihlalde bulunan kişinin elde ettiği kazancın hak sahibine aktarılmasını talep edebilmektedir. Bu taleplerden yalnızca biri seçilerek ileri sürülebilir. İhlalin haksız fiil niteliğinde ve kusurlu olarak gerçekleştiği durumlarda, şartları oluştuğu takdirde manevi tazminat talebinde bulunulması da mümkündür. Zararın kapsamı ve miktarı belirlenirken ihlalin süresi, yaygınlığı, markanın tanınmışlığı ve ihlalin ekonomik etkisi gibi hususlar dikkate alınmakta olup, bu yol marka sahibinin marka üzerindeki haklarını etkin biçimde koruyabilmesi bakımından önemli bir hukuki imkân sağlamaktadır.

Marka hakkının ihlali yalnızca özel hukuk yollarına değil, aynı zamanda ceza hukuku yaptırımlarına da konu olabilmektedir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca, marka sahibinin izni olmaksızın markayı taklit ederek kullanan, markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini ticari amaçla piyasaya süren, satan, satışa arz eden, ithal veya ihraç eden kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası öngörülmüştür. Bu fiillerin soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olup, marka sahibi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılacak şikâyet üzerine ceza soruşturması başlatılabilmektedir. Ceza hukuku yolu, ihlalin caydırıcılığı artırma işlevi bakımından marka hakkı sahiplerine önemli bir koruma aracı sunmaktadır.

  • Sonuç 

Markanın ticari hayattaki işlevi ve sahip olduğu ayırt edicilik niteliği, onu sadece bir tanıtım unsuru olmaktan öteye taşıyarak hukuki korumaya konu önemli bir sınai mülkiyet hakkı haline getirmiştir. Bu bağlamda, tescilli bir markanın üçüncü kişiler tarafından sadece ticaret unvanlarında kullanılmasının dahi özellikle markanın ayırt edici gücünü zedelemesi veya markayla özdeşleşmiş işlevleri tehlikeye düşürmesi halinde, marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilmesi mümkündür. Nitekim hem 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda yapılan düzenlemeler hem de Yargıtay içtihatları bu yaklaşımı pekiştirmektedir. Marka hakkı sahipleri, olası ihlaller karşısında hem özel hukuk hem de ceza hukuku yollarına başvurarak haklarını etkin şekilde koruyabilirler. Bu nedenle, yeni şirket kuruluşlarında ticari unvan seçimi yapılırken mevcut tescilli markaların dikkatle araştırılması, olası hukuki uyuşmazlıkların önüne geçilmesi bakımından büyük önem arz etmektedir.

Naci Alperen Avşar

Avukat