İnsan Kaynakları ve İş Hukuku

İŞ HUKUKUNDA CEZAİ ŞART

ÖZET: Cezai şart, asıl borç olarak nitelendirilen bir borcun hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesi halinde alacaklının borçluya ifa etmekle yükümlü olduğu edim (yapma) borcudur. Cezai şartın sözleşmelerde düzenlenebilmesi konusunda, genel işlem şartları ve irade sakatlığı halleri saklı olmak kaydıyla, uygulama güçlüğü yaratacak hukuki bir geçerlilik şartı da getirilmemiş olduğundan, iş sözleşmelerinde cezai şart düzenlemelerine sıklıkla rastlandığı görülmektedir. İş Sözleşmelerinde kararlaştırılan cezai şartlar hakkında 4857 Sayılı İş Kanunu’nda bir düzenleme bulunmadığından, bu konuda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu ve iş hukuku genel ilkelerinden yararlanılmaktadır. 

Bilindiği üzere uygulamada bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda tarafların alacaklarını bir tür garanti altına alması amacıyla, taraflar arasında bir ceza koşulu kararlaştırılabilmektedir.  Bu bakımdan cezai şart, hukuken bozucu koşula bağlanmış olan bir edim (yapma) borcudur. Buradaki bozucu koşul, borçlunun doğrudan kendisi üzerinde ya da bir üçüncü kişi aracılığıyla karşı tarafa taahhüt ettiği hizmet vaadi, mal veya iş gücü temini vb. her tür borcunu, taraflar arasında kurulmuş yazılı veya sözlü sözleşmede anlaşılan koşullar çerçevesinde hiç veya gereği gibi ifa etmemesidir. Buna göre aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, karşı tarafça yerine getirilmeyen taahhüdün ve/veya işbu taahhütten bağımsız olarak doğrudan cezanın ifasını isteyebilir. Ancak cezai şartın kaynağı her halükarda taraflar arasında bulunan bir borç ilişkisi olup, taraflar arasında bağlayıcı bir borç ilişkisinin bulunmaması halinde cezai koşulun geçerliliğinden de bahsedilemeyecektir. Cezai şart için asıl borcun geçerli olması ve ceza koşulu kararlaştırıldığı aşamada asıl borcun henüz ifa edilmemiş olması yeterlidir. Buna karşılık cezai şartın geçersizliği asıl borcun geçerliliğini etkilemeyecektir. Bu durum cezai şartın esas borçtan bağımsız olmasına karşın, ikincil bir borç olduğunu göstermektedir.

Hukuken geçerli bir asıl borç ilişkisi ve cezai şart anlaşmasının varlığı halinde ise, borçlunun borcunu ifa etmemesi ya da kötü ifa etmesi sonucunda, söz konusu cezai şartın talep edilebilmesi için, alacaklı herhangi bir zarara uğradığını ispatla yükümlü değildir. Bu nedenle cezai şart, alacaklıyı zararını veya zarar miktarını ispat yükümlülüğünden kurtardığı için, sözleşmelerde sıklıkla tercih edilmektedir. Zira cezai şart kural olarak her borç ilişkisi için kararlaştırılabilir. 

Taraflarca kabul edilen cezai şartın içeriği ve ifa biçimi, objektif olarak ölçülebilir şekilde olmak koşuluyla taraflarca serbestçe belirlenebilecek ise de, hukuken niteliği itibariyle seçimlik ve ifaya ek olarak istenebilen cezai şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Seçimlik cezai şart, asıl borcun ifasıyla birlikte değil de, bu borcun ifasından vazgeçilerek istenen türü ifade etmektedir. Türk Borçlar Kanunu m.179’da kural olarak cezai şartın seçimlik cezai şart olarak düzenleneceği öngörülmüştür. Bu maddeye göre, sözleşmenin ifa edilmemesi ya da gereği gibi ifa edilmemesi halinde, aksine bir düzenleme olmadıkça, alacaklı ya ifayı ya da cezayı talep edebilecektir. Alacaklı buradaki seçim hakkını tek taraflı olarak ve borçluya varması gereken bir irade beyanıyla kullanabilmektedir. Ancak borçlunun böyle bir seçim hakkı bulunmadığından, alacaklı tarafça talep edilecek ifa türünün gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 

Bir diğer cezai şart türü ise, ifa ile birlikte istenebilen cezai şarttır. Bu cezai şart türü de TBK m.179/II’de “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” şeklinde hükme bağlanmıştır. Bu noktada hatırlatmak gerekir ki, cezai şart her ne kadar asıl borcun kurulduğu andaki geçerliliğine bağlı ise de, asıl borcun ifası sonradan imkânsızlaşırsa, alacaklının ceza koşulunu talep hakkı yine de devam edecektir.  

Cezai şart üçüncü olarak, sözleşmeden dönme cezası şeklinde de kararlaştırılabilir. BK 179/III’de ifade edildiği gibi “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır”. Ancak bu durumda borçlu cezai şart adı altında sözleşmede kararlaştırılan tutarı ödeyerek ifadan kurtulabileceğinden bu koşulun niteliği borçluyu ifaya zorlamak olarak nitelendirilemez. Bu sebeple bu koşul öğretide dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılmaktadır. Cezai şart, borçlunun borcuna uygun davranmasını sağlamaya yönelik iken, 179/III’te düzenlenen dönme cezası, borçluya sözleşmeden kurtulma olanağı sağlamaktadır. Dönme cezasını ödeyen borçlu, sözleşmeden dönerek borcunu ifa yükümlülüğünden kurtulmaktadır.  Alacaklının, cezai şartı talep edebilmesi için borçlunun, sözleşmenin ifa edilmemesinde ya da kötü ifa edilmesinde kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur. 

İş Hukuku alanındaki cezai şart kavramının ayrıca değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde, ”Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” şeklinde düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme ile iş sözleşmelerine konulan cezai şart düzenlemelerinin geçerlilik kazanması için, hem işçi hem de işveren aleyhine karşılıklı olarak düzenlenmesi veyahut yalnızca işveren aleyhine düzenleme yapılabilmesi şartına bağlanmıştır. Bu kapsamda işçinin ekonomik olarak işverene bağlı olması nedeniyle olası haksızlıkların engellenmesi amacıyla çalışma koşullarının salt işverenin arzu ettiği biçimde şekillendirmesi engellenmesi amaçlanmıştır. Böylece sözleşme serbestisinin sözleşmenin ekonomik açıdan güçsüz tarafı olan işçi lehine sınırlandırıldığını söylemek mümkün olacaktır. Böylelikle yalnızca işçi aleyhine getirilen düzenlemeler anılan yasal düzenlemeler kapsamında geçersiz kabul edilecektir. Ancak bu noktada önemle vurgulamak gerekir ki, tek taraflı olarak getirilen cezai şartın geçersizliği iş sözleşmesinin geçerliliğinin etkilemeyecek, yalnızca cezai şart hükmü geçersiz kabul edilecektir.

Bizi Tanıyın

Biz iş dünyasının hukuk danışmanıyız.

Türkiye’de sürdürülebilir büyüme, gelişme ve istikrar içerisinde iş yapmanın nasıl bir emek ve özen gerektirdiğini iyi biliyoruz.

Güncel Yazılar

Bize Soru Sorun

Bir Uzmanla Görüşün